info@utkvakfi.org

DAVUT SULARÎ

5 Kasım 2025 Haber mukayali

Dr. Nazan AYDOĞDU

Giriş

Bu rapor, 20. yüzyıl Anadolu âşıklık geleneğinin önde gelen temsilcilerinden biri olan Âşık Davut Sularî’ninyaşamı, sanatsal üretimi, eserleri ve özellikle Alevî-Bektaşî kültüründeki konumuüzerine kapsamlı bir değerlendirme sunmayı amaçlamaktadır. Çalışmada, sanatçının edebî yönü —şiir ve deyiş geleneği bağlamında— ile müzikal icrasıve Türk halk müziğine yaptığı katkılar bir bütünlük içinde ele alınmıştır. Bu bağlamda rapor, Davut Sularî’nin hem âşık-ozan kimliğinihem de inanç temelli irfanî geleneğin modern dönemdeki temsil biçimini ortaya koymayı hedeflemektedir.

Hayatı:

Davut Sularî, 1925 yılında Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı Çayırlı (eski adıyla Mans) bucağında dünyaya gelmiştir.  Gerçek adı Davut Ağbaba’dır. Dedesi Kaltık Mehmet Ağa, Alevî-Bektaşî gelenekleri içinde yetişmiş bir şair-ozan olup, genç Davut’a saz çalma ve şiir söyleme zevkini aşıladığı belirtilmektedir.   İlk öğrenimini üçüncü sınıfa kadar tamamlamış; daha sonra esas olarak dergah-zikir çevrelerinden, dedelerden öğrendiği tasavvufî-aşıkî gelenekle yetişmiştir.  17 yaşında “pir eli”nden dolu içerek geleneksel “badeli âşıklar” kervanına katıldığı; 22 yaşında ise baba Veli Ağbaba tarafından dört kardeşten süreklediği “dedelik” görevine uygun bulunarak görevlendirildiği aktarılan bir anektod olarak literatürde yer alır.  Yaşamı boyunca tek mesleği âşıklık olmuştur; geçimi için başka bir meslek edinmemiş, sazı ve şiiriyle halk mekânlarında, kahvehanelerde, radyo programlarında varlık göstermiştir. 18 Ocak 1985’te Erzurum’da bir âşıklar kahvesinde fasılda rahatsızlanarak vefat etmiş ve Çayırlı’daki aile mezarlığına defnedilmiştir.  Hayatı boyunca gezgin bir âşık niteliği göstermiş; Türkiye’nin çeşitli illerinin yanı sıra yurtdışında da programlar yapmış, halkın içine girerek, halkla beraber yaşamış ve dolaşmış­tır.  

Sanatı ve Müzikal Katkısı:

Davut Sularî, bağlama (saz) eşliğinde, doğal doğaçlama yeteneğiyle ve gelenek içinde özgün bir tavırla icra edilen âşıklığın modern ortamda temsilcisi olmuştur.  İcrasında öne çıkan özelliklerden biri, çeşitli yörelerin ezgi-usul yapılarını benimsemiş olmasıdır; birden fazla ölçü kullanmış (örneğin hece ölçüsünde 11’li ve 8’li gibi durakları farklı şekilde işlemiş), saz ve ses arasında dengeli bir biçim tutturmuştur. 1950’li yıllarda radyo ortamında mahalli sanatçı olarak görev aldığı, plaklar ve kasetlerle eserlerini yaygınlaştırdığı bilinmektedir.  Ayrıca 1970’li yıllarda Avrupa ülkelerinde konserler verdiği ve yurt dışı icraya çıkmış olması onun halk ­ müziğinin sınırlarını aşan bir temsilci olduğunu göstermektedir.  

Davut Sularî, geleneksel âşık türküleri, güzellemeler, taşlamalar ve atışmalar gibi alt türlerde üretken bir repertuvara sahipti. Özellikle doğu Anadolu coğrafyasında dilden dile yayılan efsane, menkıbe ve halk hikâyelerini şiire dökmüş ve sazıyla icra etmiştir. Bu yönüyle hem kültürel belleğe katkı sağlamış hem de âşıklık geleneğinin sürekliliğinde aktif bir rol oynamıştır. Ayrıca pek çok tanınmış sanatçı onun eserlerini seslendirmiş, izinden giden şair-âşıklar onun tarzını örnek almıştır.  Sularî’nin sanatsal başarısını klasik kalıplara tamamen bağlı kalmadan üretim yapmasına borçlu olduğu ileri sürülmektedir. 

Davut Sularî’nin edebî üretimi şiir (deyiş, koşma, mani), atışma ve sözlü halk edebiyatı biçimlerinde gerçekleşmiştir. Sarı Bektaş tarafından yapılan analizde, Sularî’nin şiirlerinde “dinî-tasavvufî” şiirlerle “lâtinî / şahsî” şiirler arasında form ve ifade açısından belirgin ayrımlara gittiği; örneğin dinî eserlerinde devriye, semâh, cem gibi Alevî-Bektaşî ritüel motiflerine yer verirken, seküler türkü-şiirlerinde doğa, aşk, yurt gibi klasik halk temalarını işlediği vurgulanmaktadır. Yapısal olarak şiirlerinde redif ve kafiye kullanımı ustaca örülmüştür; hece ölçüsünün 8’li ya da 11’li duraklarında yaratıcı varyasyonlara gitmiştir.  Bu yenilikçi yön, onun sadece icracı bir âşık değil aynı zamanda biçimsel katkı sunan bir edebiyatçı olduğunu göstermektedir. Ayrıca “gezgin aşıklık” geleneğine ait motifler (yolculuk, derviş-ozan, at üstünde dolaşma) eserlerinde sıklıkla yer alır. Sularî’nin dili sade ve halkadır; ancak içerik bakımından derin tasavvufî ve Alevî-Bektaşî sembolizmi taşır. Bu sebeple hem halk tarafından kolaylıkla benimsenmiş hem akademik düzeyde de incelenmeye uygun bir üretim sunmuştur.

Dil ve üslup açısından, sade halk diliyle derin irfanî ve Alevî sembollerinin bir arada kullanılması, Sularî’nin şiir­-söyleşi estetiğini hem halk nezdinde erişilebilir kılmış hem de akademik çözümlemeye açık hâle getirmiştir.

Alevî-Bektaşî Geleneğindeki Yeri:

Davut Sularî, sadece bir halk âşığı olarak değil, aynı zamanda Alevî-Bektaşî kültüründe “dede/âşık” kimliğiyle yer almış önemli bir isimdir. Kaynaklarda “gezgin bir Alevî dedesi” olarak tanımlanırken, bu kimliğin gelenek içinde hem tasavvufî hem halk müziği düzeyinde mecralar barındırdığı vurgulanmıştır. Sularî ailesi Kureyşan Ocağı’na mensuptur ve bu kimlik kaynaklarda ‘‘soyağacı İmam Musa’el Kazım’a, oradan da Hz. Ali ve Hz. Muhammed’e kadar uzanır’’ biçiminde anlatılmaktadır.  Bu durum, Sularî’nin Alevî inanç çerçevesindeki meşruiyeti ve saygınlığı için önemli bir sosyo‐kültürel zemin sunar. Kendi kökeni Kureyşân Ocağı’na dayanan bir aileye mensup olduğundan Ehli Beyt sevgisini şiirlerinde açıkça ifade ettiği kaynaklarda geçmektedir. Bununla birlikte, Sularî’nin Alevî-Bektaşî cem, semâh, devriye gibi ritüel repertuarına da etkin katkılar sağladığı söylenmektedir. Bu yönüyle Sularî, alevî gençliği, köy dernekleri, halk meclisleri ve âşık fasılları aracılığıyla kültür aktarımı yapan bir arayüz işlevi görmüştür. Mezhep, etnisite ya da bölge ayrımı gözetmeden bir “birlik” anlayışıyla eserler vermiştir.  

Bu özellikleriyle Sularî, hem geleneksel Alevî-Bektaşî halk sanatının taşıyıcısı hem de çağdaş halk müziği bağlamında bir kültür aktörü olarak kabul edilmelidir. Kurumsal düzeyde değerlendirildiğinde, onun adı altında kültür ve sanat dernekleri kurulmuş ve genç kuşaklara aktarıma dönük programlar geliştirilmiştir. 

Düşünsel ve Felsefî Mirası:

Sularî’nin şiir ve deyişlerinde yer alan temel düşünsel temalar arasında “hak”, “hakkın kulu olma”, “özgürlük”, “birlik-beraberlik” ve “insan-tanrı ilişkisi” öne çıkar. Örneğin bir şiirinde şöyle der:

“Kâbe neresidir biliyor musun? Gönül Beytullah’tır yıkayım deme.”  Bu ifade, Alevî-Bektaşî irfan geleneğiyle doğrudan bağlantılıdır; dışsal ibadetlerin ötesinde içsel mana yolculuğu ve gönül gözüyle ‘beytullah’ kavramına yönelmiştir. Aynı zamanda Sularî, farklı etnik kimliklerin  ya da dil farklılıklarının ötesinde “insan” ve “hak aşıkı” kimliğiyle hareket etmiştir. Bu anlamda onun düşüncesi aktarımı bakımından önemlidir: geleneksel halk ozanlığı ile Alevî-Bektaşî irfan düzlemi arasında köprü kurmuş; günlük yaşamdan mistik sahaya, halk türküsünden nefese kadar uzanan bir yelpazede eser üretmiştir. Bu da onu, yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda bir kültürel aktör ve arabulucu hâline getirmiştir.

Toplumsal duyarlılığı yüksek bir ozan olarak da Sularî, eserlerinde kadına, emekliye, toplumsal eşitliğe yönelik göndermelere de yer vermiş; bu yönüyle halk müziğinin toplumsal belleğe katkısını güçlendirmiştir.   Sularî’nin sanatsal üretimi ve düşünsel yönü, gelenek–modernite, yerel–küresel, sözlü- kayıtlı kültür gibi karşıtlıkların kesiştiği 20. yüzyıl Türkiye’sine ayna tutar. Bu yönüyle onun mirası, sadece müzik-sanat alanında değil kültürel politika, kültürlerarası diyalog ve halk kültürü aktarımı bağlamında da değerlendirilmelidir.

Sonuç

Davut Sularî’nin hayatı, sanatı ve kültürel kimliği, 20. yüzyıl Türkiye’sinin halk ozanlığı, Alevî-Bektaşî geleneği ve halk müziği dinamiği açısından zengin bir örnek teşkil etmektedir. Onun bağlama-söz birlikteliği, gezgin âşık kimliği, edebî üretimi ve Alevî-Bektaşî kültüre olan katkısı, yalnızca bir sanat tarihçisinin inceleme alanı değil; kültür politikaları ve gençlik kültürü aktarımı için de somut bir kaynak hâline gelmiştir. Kurumsal düzeyde değerlendirildiğinde, onun eserleri ve mirası aracılığıyla halk müziğinin, sözlü kültürün ve inanç temelli geleneklerin günümüz koşullarında yaşatılmasına dair önemli fırsatlar bulunmaktadır.